Osmanlı’ya esir düşen Miguel de Cervantes’in 476’ncı doğum yılında kült romanı Don Kişot’u hatırlamak
Büyük İspanyol yazar Cervantes’in yazdığı Don Kişot romanı, modern romanın ilk adımıdır. Yazarın 476’ncı doğum yılına özel klasik eseri olan Don Kişot’a dair bazı notlar…
İspanyol yazar Cervantes’in 1605 yılında yayınladığı Don Kişot, bugüne kadar pek çok dile çevrilen ve defalarca basılan, birçok oyun ve filme de konu olan dünyaca ünlü eserler arasında neredeyse ilk sırada yer alıyor.
Roman türünün ve modern romanın ilk örneği kabul edilen Don Kişot, içerisinde pek çok öyküyü de bize iç içe sunuyor. Üzerine şimdiye kadar birçok yorum yapılan eser hala daha farklı şekillerde yorumlanmaya devam ediyor.
Kitapta uslanmaz bir kaçık olan Don Kişot’un yel değirmenlerine kafa tutuşunu, aşkı uğruna girdiği maceraları ve bu maceralara adeta festival tadında eşlik eden İspanyol halkını görüyoruz.
Don Kişot, içerdiği evrensel ve zamanı aşan mesajlarla güncelliğini ve önemini muhafaza etmiştir. Pek çok dilde Don Kişot kelimesini içeren deyimler bulunması bu eserin ne kadar yaygın ve kanıksanmış olduğunu gösterir günümüzde.
Çılgınca şeyler yapan insanları Don Kişot’la özdeşleştiririz ya da yel değirmenlerine saldırmak gibi rormanda geçen absürt durumlardan benzetmeler yaparız. Kısaca Don Kişot yalnız edebiyatı değil, oluşturduğu kült ile yaşamın ve sanatın pek çok alanını etkilemiştir.
Kendini şövalye zanneden kahraman
Orta Çağ’da şövalyelik kurumu çok önemli, şövalyelerse de çok saygın kimseler olarak kabul edilmiştir fakat Haçlı Seferleri’yle yaşanan başarısızlıklar ve toplumsal düzenin yavaş yavaş değişmesi, feodal sistemin çözülmesi şövalyeliğin önemini azaltırken, öte yandan şövalyeliğin parayla alınıp satılabilen bir metaya dönüşmesi de itibarını daha da yitirmesine sebebiyet vermiştir.
Don Kişot, şövalyeliğe büyük saygı ve hayranlık beslenen döneme ait bir eserdir, eserde Don Kişot’un halktan kişilerle girdiği diyaloglarda şövalye olduğunu iddia edişinin ardından gelen tepkilerden bu açıkça görülebilmektedir.
Halk şövalyeliğe karşı olabildiğince saygılı ifadeler kullanırken, kendisini şövalye zanneden bir kaçık olan Don Kişot’un tuhaf konuşmalarına ve ölçüsüz hareketlerine karşı her zaman onu idare etme yolunu seçip, kibar ve saygılı olmamıştır. Buradaki nüans önemli olsa gerek.
Kötü sanat anlayışına tepki olarak yazılan kitap
Don Kişot, dönemin şövalyelikten kaynaklanan kötü edebiyat anlayışını eleştirmek üzere yazılmıştır. Önsözde de belirtildiği üzere, şövalyelik kitaplarına olan bağımlılığı ve bu kitapların sanatsal nitelikten yoksunluğu bu eser yoluyla anlatılmak ve yerilmek istenilmiştir.
Bu dönem ortaya çıkan şövalye romanlarının ruhuna ve ortaya çıkış biçimine ilişkin Johan Huizinga, Orta Çağ’ın Günbatımı adlı eserinde önemli bilgilere yer verir.
Osmanlı’ya esir düştü, kolunu kaybetti
Halk arasında mareşal Boucicaut olarak adlandırılan Jean Le Meingre, ülkesine çöküntü zamanlarında hizmet etmiştir. Jean de Nevers’le birlikte, 1396 Fransız ordusunun Türkleri Avrupa’dan kovmaya gittiği, ama Sultan Beyazıd tarafından yok edildiği Niğbolu’da bulunmuştur.
1415’te Azincourt çarpışmasında yeniden esir düşmüş ve altı yıllık tutsaklıktan sonra ölmüştür. Osmanlı’ya karşı savaşırken bir kolunu da kaybeder.
Miguel de Cervantes
Hayranı maceralarını yazdı
1409’da, hayranlarından biri, maceralarını çok keskin kaynaklara dayanarak yazmıştır; ama amacı çağdaş tarihin bir sahifesini oluşturmak değil de, mükemmel şövalyelerin bir görüntüsünü vermek olmuştur.
Bu hareketli hayatın gerçekleri, ülküsel kahramanlık görüntüleri altında kaybolmaktadırlar. Niğbolu’da uğranılan müthiş felâket, Livre de faicts’de kendine ancak soluk bir yer bulabilmektedir.
Filme uyarlandı
Don Kişot’un serüvenini bize kendisini onun üvey babası olarak takdim eden Cervantes nakleder. La Mancha’nın bir köyünde, yeğeni, bir kâhya kadın ve genç bir delikanlı ile yaşayan bir asilzadenin şövalye kitapları okuya okuya günün birinde aklını yitirip evini terk ederek türlü maceralar yaşaması ve kendisini gülünç durumlara düşürmesi yoluyla, mizahi bir dille şövalyelik kurumu ve romanları eleştirilmiştir.
Türkçe’de ilk olarak 1933 yılında basılan klasik roman, yönetmen Terry Gilliam tarafından filme uyarlandı.
Kitap sayfası için iletişim: